reklam
reklam
DOLAR32,2546% -0.02
EURO34,6934% -0.07
STERLIN40,2787% -0.21
FRANG35,5021% 0.02
ALTIN2.401,24% 0,04
BITCOIN62.183,99-2.34
reklam
Osman KayaerTÜM YAZILARI

Ne öğrendiysem secde de öğrendim (İbn-i Sina)

Yayınlanma Tarihi : Google News
reklam

Birkaç ay önce, öğrenmeye meraklı altı talebemi Mehmet Said Hatipoğlu hocamın alt katı kütüphane olan evine götürdüm. Bundaki maksadım talebeleri yaşayan bir alim ile tanıştırmak ve ilmin insanı nasıl olgunlaştırdığını göstermekti. Hocamız sağ olsun bize bir saatlerini ayırdılar.

Hocam, çocuklara gelecekte ne olmak istediklerini sorduğunda istisnasız hepsi doktor olmak istediğini söylediler. Bunun üzerine hocam, onlara şunları söyledi. Ben doktoramı Fransa’da yaptım. Orada bulunduğum sırada tıp fakültesine gezmeye gittim. Binanın giriş kısmında pek çok insanın resmi dikkatimi çekti. Resimler arasında sarıklı ve sakallı biri de vardı, ona yaklaştım ve yakından baktım. Resmin üstünde “Avisenna” yazıyordu. Bu kimdir biliyormusunuz? diye sorunca, çocuklar hep birlikte İbn-i Sina dediler. Hoca, peki o resim neden oradaydı biliyormusunuz? diye ikinci bir soru sordu ve cevabını kendisi verdi: İbn-i Sina’nın kitapları Avrupa’da yüzyıllarca ders kitabı olarak okutulmuştu da ondan. İslam’da “dini ilim”, “dünyevi ilim” ayrımı yoktur. İnşallah siz de iyi birer tabip olursunuz hatta daha ileri giderek tıp ilminde yenilikler yaparsınız… diye konuşmasına devam etti.

Geçenlerde bir öğrencim “a-sosyal medya[1]”da şöyle bir şey yazmış: “Hayatımı geriye sarabilseydim hem “din adamlığı”nı hem “bilim adamlığı”nı birlikte yapabileceğim bir yol haritası çizerdim.”

Öğrencim dediysem 16-17 yaşlarında bir genç değil, elli yaşlarında biri; ilahiyat fakültesi mezunu, hatta bu sıralar doktora yapmaya hazırlanıyor. Kendisiyle hala görüşüyoruz, dostluğumuz hala devam ediyor. İlerlemiş yaşına rağmen geçim gailesi ile birlikte okumak ve öğrenmek iştiyakı her türlü takdire şayan.

Kendisine telefon ettim, hal hatır sorduktan sonra yazısından bahis edip “din adamlığı” dediğin nedir? diye sordum. Zannederim başka bir şey söylememe gerek kalmadan meramımı anladı. Çünkü İslam’a göre tefsir, hadis ve fıkıh ile uğraşan da matematik, biyoloji, kimya yada herhangi bir disiplin ile uğraşan da “ilim adamı”dır. İslam düşüncesinde “din adamı” tabiri yoktur.

Bu iki anekdotu da yazının başlığı için anlattım. On yaşında hafız, on altı yaşında edebiyat, mantık, fizik, metafizik, tıp, jeoloji, astronomi, kimya, musiki ve felsefe dersleri veren; hani şu doktorların adına yemin ettikleri Hipokrat’ın da üstadı olan İbn-i Sina diyor ki: “Ne öğrendiysem secde de öğrendim.” Ayrıca ilim hayatı ile ilgili olarak bize şu bilgiyi de veriyor: “İlim tahsil ederken çözemediğim meseleleri çözmek ve anlamakta zorlandığım bahisleri anlamak için geceleri mescide gider Allah’a secde edip, dua ederdim.”

Secdeyi sadece namazdaki bir şekilden ibaret olarak görmez iseniz, İbn-i Sina’nın ne demek istediğini anlarsınız. Secde kelimesi itaat etmeyi, karşıdakinin üstünlüğünü kabul etmeyi ifade eder. Varlık hakkında bilginiz artıkça, yaratıcının ilmine hayranlığınız artar ve bu hayranlık sizi daha çok bilmeye sevk eder.

İslam düşüncesine göre: “İlim, varlık hakkında bilgi edinmek”ten ibarettir. Bu yüzden bilginin dini ve ladini (din dışı) olanı olmaz. Büyük Müslüman alim Biruni, ilme merakım “…göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler…” (Al-i İmran 191) ayetinden kaynaklandı, diyor. İlk Müslüman alimler, bir yandan Kur’an, hadis ve fıkıh gibi ilimleri, bir yandan da mantık, dil, felsefe, matematik, kimya gibi yaşadıkları dönemin disiplinlerini birlikte tahsil ediyorlardı. İnsanlığa öncülük etme ayrıcalığına da bu sayede sahip oldular.

Özetle söyleyecek olursak, Allah’a secde edenler, varlık hakkında bilgi sahibi olmayı önemserler. Çünkü bilgi, onların secdesini huşu içinde yapmalarını sağlar. Bu yüzden Kur’an, “Kulları arasında Allah’a karşı en çok “huşu”[2] duyanlar alimlerdir” diyor. (Fussilet 28)

Ey günümüz Müslümanı! Secden seni neden “ilim”e sevk etmiyor? Yoksa “huşu”nu mu yitirdin?

[1] [1] “A-sosyal medya” tabiri bilerek yazılmıştır. Çünkü burada genellikle a-sosyal insanlar dilediğince at koştururlar. Kimsenin yüzüne söyleyemeyecekleri sözleri fütursuzca sarf ederler ve yazdıklarından hiç bir sorumluluk da duymazlar.

[2] Huşu, çekinmek, endişelenmek ve korkmak anlamlarına gelir. Allah’ın ilgisini ve sevgisini kaybetmekten endişelenmektir.

reklam