reklam
reklam
DOLAR32,4071% 0.22
EURO35,1035% -0.05
STERLIN41,0772% 0.41
FRANG35,9436% 0.24
ALTIN2.326,45% 0,26
BITCOIN2.297.196-0.385
reklam
Osman KayaerTÜM YAZILARI

İki denizin birleştiği yerde yolunu kaybeden adam

Yayınlanma Tarihi : Google News
reklam

Çocukken babamın anlattığı hikayelerden biriydi, unutmuşum. Geçenlerde hatırladım. Tekrar unutmadan yazayım diye hemen kağıda kaleme sarıldım. Kağıt, kalem dediysem siz kağıdı monitör, kalemi de klavye olarak anlayın.

Bir zamanlar, Endülüs’te Müslümanlar ile Gayr-i Müslimlerin birlikte yaşadıkları bir kasaba varmış. Bu kasabanın bir yanı Ak Deniz’e diğer yanı ise Atlas Okyanusu’na bakarmış. Müslümanlar arasında alimliğe özenen biri varmış. Hiçbir muallim ve mürşidin rahle-i tedrisinden geçmemiş bu zat, sadece kitap okuyarak ilim öğrenileceğini zan edermiş. Kendini yeterli gördüğü için halkı irşat etmek maksadı ile sürekli risaleler yayınlarmış. Her dönem farklı bir mezhebe meyil edermiş. En son, büyük mutasavvıfların izinden gitmeye yeltendiği bir zamanda aniden ortadan kaybolmuş.

Kayıp oluşu fırtınalı bir güne denk geldiği için halk, onu okyanusun akıntısı sürükleyip götürdü zan etmiş. Çünkü bu zat, zaman zaman okyanusa açılır, ilim ve hikmete dair bir şeyler bulmayı umarmış. Lakin uçsuz bucaksız okyanusta dev gibi dalgalar arasında ve dondurucu fırtınalar önünde hikmet ve ilim bulmak kolay değilmiş. Bizimkisi çaresiz bir süre sonra eli boş geri dönermiş.

Meğer, ilim heveslisi bu zat, bu kez okyanusa değil, kasabadan geçen bir gemiye binip Ak Deniz’e açılmış. Niyeti Antik Yunan kasabalarını gezmek ve feylesofların kitaplarını bulup okumak, hatta onların öğrencileri ile hemhal olmakmış. Öyle de yapmış, emeline nail olmuş, antik Yunan’da feylesofların yaşadığı kasabaları bir bir gezmiş. Felsefe mekteplerindeki hocalar ile münazaralar yapmış. Bir müddet sonra, artık bir feylesof olduğunu, kemale erdiğini düşünerek geri dönmeye karar vermiş.

Üstünü başını, saçını sakalını filozoflarınkine benzetmiş, kulağına bir küpe takmış ve uzun bir yolculuktan sonra kasabaya geri dönmüş. Gitmiş, Gayr-i Müslim mahallesinden bir konak satın almış.

Kasabaya döndüğünü duyan eşi, dostu ve tanıdıkları ziyaretine gitmeye başlamışlar. Ziyarete gelenlere, kendi maceralarını hikaye ediyor, Antik Yunan’da aklın ve felsefenin nasıl zirve yaptığını ballandıra ballandıra anlatıyormuş. Artık, eskisi gibi dindar biri olmadığını, dinin hayatı anlamaya yetmediğini söylüyormuş. Sadece dindarlara değil herkese hitap edebilmek için Gayr-i Müslim mahallesine yerleştiğini dile getiriyormuş. “İnsan olarak doğdum, sonra Müslüman oldum, şimdi yeniden insan olmaya çalışıyorum” diyormuş. Hakikat dinde değil, felsefede diyormuş. Din, toplumu ve devleti idare etmede elverişli bir alet değildir. Devlet idaresi inancı değil, aklı gerektirir ve akıl da felsefe sayesinde gelişir, diyormuş.

Gel zaman, git zaman bizim feylesof, ihtiyarlamış, elden ayaktan düşmüş. Dindarları hor ve hakir gördüğü, onlara yakışıksız sözler söylediği için kapısını kimse çalmaz olmuş. Biraz şöhret bulduğunda hanımını boşadığı için yapayalnız kalmış. Gayr-i Müslimler ise kendi akrabalarını bile arayıp sormadıkları için onu mevzubahis bile etmemişler.

Nihayet ölüm döşeğinde, boylu boyunca uzanıp yatarken kendi kendine: “kalp denizi” ile “akıl denizi”ni bir birinden ayırdın. Üstelik sahip dururken, kahyayı tercih ettin. Çevrendekilere sadece akıllarını kullanmayı tavsiye ettin, onlar da senin tavsiyene uyarak yatalak bir adamdan ne çıkarımız olur ki diye ziyaretine bile gelmiyorlar. Artık faydası dokunmayacak son pişmanlık duyguları arasında ruhunu teslim etmiş. Cenazesini yine de hor ve hakir gördüğü Müslümanlar kaldırmış.

İki denizin birleştiği yerde yolunu kaybeden adamın hazin sonu, hikayesini anlattıktan sonra babam: “Oğlum! İslam, insana hem aklını, hem de kalbini kullanmasını emreder. İkisinden birini terk etmek doğru olmaz. Unutma ki büyük feylesof Farabi bile, “Akıl, kalbin kahyasıdır” demişti. İnsan iki deniz ve bir kara’dan müteşekkildir. Kara beş duyu, iki denizden biri akıl, diğeri de kalptir. İnsan, üçünü birlikte kullanmalıdır. Bunların hiyerarşik sıralaması ise şöyledir. Kalp sahiptir, akıl kahyadır, beş duyu ise çalışanlar.

Ha… sen, sen ol. Müslüman mahallesinden ayrılma. Çünkü orası “Daru’s-Selam”dır. Yani “Barış Yurdu”dur, insana huzur verir.” Dedi.

(Mekanın cennet olsun Basri Usta. Deden Molla Hasan’dan devir aldığın “irfan mirası”ndan bizi mahrum etmediğin için teşekkürler.)

reklam