reklam
reklam
DOLAR32,6033% 0.39
EURO34,8190% 0.23
STERLIN40,6496% 0.12
FRANG35,8988% 0.82
ALTIN2.499,38% 0,60
BITCOIN2.117.6035.381
reklam
Osman KayaerTÜM YAZILARI

Eğitimde neden başarısız oluyoruz?

Yayınlanma Tarihi : Google News
reklam

* Biz, onlara ayetlerimizi afak ve enfüste göstereceğiz ki hakikat apaçık belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması onlara yetmez mi? (Fussilet 53)

* Yakine (kesin bilgiye) ulaşanlardan olması için İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk. (En’am 75)

İslam düşüncesine göre insan, ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Bu varlığın ruhi yanı göklere, bedeni yanı toprağa aittir. İşin ilginç yanı şudur ki göklerden gelen ruhi yanımız topraktan olan bedenimizin içine yerleştirilmiştir. Yani ruhi yanımız sonsuz göklere ait olması münasebetiyle içimizde bir derinliğin oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenle afakta olanın bilgisine daha çabuk ve daha kolay ulaşırken, enfüste olanın bilgisine daha zor ulaşmaktayız.

Bilmeyenler için yukarıdaki ayetlerde kavramlaştırılmış kelimelerin anlamlarını vermekte fayda var. Afak, ufuk kelimesinin çoğuludur ve dışımızdaki dünyayı ifade eder. Enfüs ise nefs kelimesinin çoğuludur ve iç dünyamızı, yani ruhi yanımızı ifade eder. Melekut ise kendisinde güç ve kuvvet bulunan bütün varlıkları ifade etmek için kullanılan “melek” kelimesinin çoğuludur. Halk arasında melek kelimesinin sadece nurani varlıkları ifade eden kısmı bilinir. Lakin melek kelimesi bizim bildiğimiz melekleri de içermekle birlikte insan dışındaki bütün varlıkları da mündemiçtir. Yukarıdaki ayette geçen “göklerin melekutu” ile kendi ruhumuz da dahil olmak üzere ruhani varlıklar, “yerin melekutu” ile de biyolojik yanımız ile birlikte aleme ilişkin maddi bilgiler ifade edilmektedir.

İnsan, hayvanların aksine bilgi ile donatılmış olarak değil, sadece fıtratına yerleştirilen bazı hassai (duyusal), akli ve kalbi mekanizmalar ile anasından doğar. O, öğrenen bir varlık olarak tasarlanmıştır. İnsan, hayatı boyunca kemalata doğru tekamül eden bir varlıktır. Kemale ulaşmak için de eğitilmesi gerekir. İnsanın eğitimi demek, hem dış dünyanın yani afakın, hem de iç alemin yani enfüsün bilgisinin tahsil edilmesi demektir.

Bilgi söz konusu edildiğinde Arapçadan dilimize geçmiş iki kelime ve türevleri ile karşılaşırız. İlki, bildi, anlamına gelen “alime” fiili, bundan fail (özne) olarak türetilen ve bilen kişi anlamına gelen “alim” ve bilgisini başkasına da öğreten kişi anlamındaki “muallim”dir. İkincisi ise farkına vardı anlamına gelen “reşide” fiili, bundan türetilen fail “raşid” ve başkalarının fark etmesini sağlayan “mürşid”dir. Alim, dış dünyaya ilişkin bilgi sahibi olan kişi, raşid ise nefse dair bilgisi olan kişi demektir. Bu durumda muallim dış dünya ile ilgili bilgi öğreten kişi, mürşid ise insanın ruhi halleri hakkında rehberlik eden kişi demektir. Muallim nazari bilgiler öğretirken, mürşid tecrübi bilgi aktarır, daha doğrusu rehberlik eder.

İnsan, ilk çocukluk günlerinde önce dış dünyaya ilişkin bilgiler edinir. İlk öğretmeni olan ana ve babasına bıktıracak kadar, bu ne, bu ne? diye sorar durur. Ergenlik döneminde ise kendisini fark etmeye başlar ve ilgisi kendine yönelir. İnsanın ergenlik yıllarındaki kendine ilgisi daha çok biyolojik yanı ile alakalı iken kırklı ve daha sonraki yaşlarda ilgisi deruni bilgiye doğrudur.

İnsan kendi başına da öğrenebilir. Ancak çoğu zaman bu yöntem, hakikate ulaşmakta hem zaman kaybına sebep olur, hem de yanlış bilgiler edinmek gibi bir tehlikeyi de bünyesinde barındırır. Bunun yerine bir muallim ve bir mürşidden yardım almak daha doğru ve daha kolay bir yöntemdir.

İnsanın eğitiminden söz ettiğimizde hem afakın öğretilmesini hem de enfüsün öğretilmesini eş zamanlı olarak düşünmeliyiz. Yani çocuklarımızın hem muallim hem de mürşid tarafından eğitilmesini sağlamalıyız.

Osmanlı eğitim sisteminde “Sıbyan Mektepleri”nde çocuklara daha okuma yazma öğretmeden “edep” öğretilmesi bundandır. Daha sonra ise okuma yazma ile birlikte “dil” ve “mantık” (yani doğru düşünme yolları) öğretilirdi ki bunların hepsi insanın kendisi ile yani enfüs ile ilgilidir.

Şimdiki eğitim sistemimizde ise insanın kendisine ilişkin hiçbir bilgi öğretilmemektedir. Bu yüzden insan yetiştirme bakımından her nesilde daha kötüye gidiyoruz. Üstelik bunun böyle olduğunu herkes görüyor, lakin kimse bu eksiğin giderilmesi için çaba sarf etmiyor. Bunu dile getirmeye kalkanlarımız ise batıcılarımız tarafından anında linç ediliyorlar.

Son söz şu: Okullarımızdaki öğretmenler, yani muallimler, sadece matematik, coğrafya hatta din dersi öğreterek kamil insan yetiştiremezler. Onlar aynı zamanda talebelere mürşitlik de yapmalılar. Ne zaman öğretmeler çocuklarımıza matematiğin yanında özü sözü bir “mürşid muallim” olarak şahsiyet de kazandırmaya çalışırlarsa, işte o zaman eğitimimizde gözle görülür bir düzelme bekleyebiliriz.

reklam